23 Ocak 2015 Cuma

"Öznedeki molar bir eksikliği ifade eden şey arzu değildir, arzuyu nesnel varlığından mahrum bırakan şey molar örgütlenmedir"

Arzu üretiyorsa gerçeği üretir. Arzu üretkense, sadece gerçekliğin tarafında öyledir ve sadece gerçekliği üretir. Arzu, kısmi nesneleri, akımları ve bedenleri faaliyete geçiren ve üretim birimleri olarak işleyen pasif sentezlerin bütünüdür. Gerçek ise bir sonuçtur, bilinçdışının öz-üretimi olarak arzunun pasif sentezlerinden köken alır. Arzu hiçbir şeyden yoksun değildir, nesnesinden yoksun değildir. Daha ziyade, arzuda eksik olan öznedir, ya da arzu sabit bir özneden yoksundur; bastırma olmadıkça sabit bir özne de yoktur. Arzu ve onun nesnesi aynı şeydir, bir makinenin makinesi olarak makinedir. Arzu bir makinedir, arzunun nesnesi de ona bağlı başka bir makinedir; dolayısıyla ürün, üretim sürecinden koparılan bir şeydir; ve ürünün üretilmesinde; göçebe ve avare özneye bir kalıntı verecek bir şey sökülüverir. Arzunun nesnel varlığı bizatihi Gerçektir*. Psişik gerçeklik olarak adlandırılabilecek hiçbir belirli varoluş biçimi yoktur. Marx'ın söylediği gibi, eksiklik yoktur, "doğal ve duyumsal nesne" olarak tutku vardır. İhtiyaçlar tarafından desteklenen şey arzu değildir, tersi doğrudur, arzudan türeyen şey ihtiyaçlardır: onlar arzunun ürettiği gerçek dahilindeki karşı-ürünlerdir. Eksiklik arzunun karşı-etkisidir, doğal ve toplumsal bir gerçeklik içinde o biriktirilir, paylaştırılır, çevrelenir. Arzu her zaman nesnel varoluşun koşulları ile yakın temastadır, onları kucaklar ve takip eder, onlardan fazla yaşamaz, onlarla birlikte yer değiştirir, bu yüzden o sıklıkla ölme arzusu haline gelirken, ihtiyaç, bu koşulların pasif sentezlerini kaybederek arzusunu kaybeden bir öznenin gerilemesinin ölçüsü olur. Yokluğun pratiği olarak ihtiyacın başka bir anlamı yoktur: her nerede ikamet ediyorlarsa pasif sentezleri bulmaya, edinmeye, onların asalağı olmaya çalışmak. Şunu söylemenin hiçbir anlamı yoktur: bitki değiliz, uzun zaman önce klorofil sentezlemeyi unuttuk, bu yüzden yemek zorunludur... Arzu o halde bir şeyden yoksun olmanın bu perperişan endişesi haline gelir. Ama işin doğrusu, bu tabir yoksullar ya da mülksüzler tarafından dile getirilmez. Aksine, bu insanlar bitkilere yakın olduklarını ve arzunun çok az şeye "ihtiyaç duyduğunu" bilirler, almalarına izin verilen şeyler değil, ama onlardan durmaksızın alıp götürülenler, ve bunlar, öznenin kalbinde bir eksik değil, ama daha ziyade, arzunun insan için ürettiği ve gerçeklik dahilinde ürettiği onun nesnelliğini, insanın nesnel varlığını tesis ederler. Gerçek imkansız değildir, gerçek içinde aksine her şey mümkündür, her şey mümkün hale gelmektedir. Öznedeki molar bir eksikliği ifade eden şey arzu değildir, arzuyu nesnel varlığından mahrum bırakan şey molar örgütlenmedir. Devrimciler, sanatçılar ve kahinler, nesnel, sadece nesnel olmaktan hoşnutturlar: arzunun üretken gücüyle yaşamı kucakladığını ve onu çok daha yoğun bir tarzda yeniden ürettiğini bilirler, çünkü onun çok az şeye ihtiyacı vardır. Ve bunu söylemenin çok kolay olduğuna ya da bunun kitaplarda bulunabilecek bir fikir olduğuna inananlara yazık. "Yaptığım kısa okumayla şu sonuca vardım ki, yaşamın en derininde olanlar, onu kalıba dökenler, yaşamın kendisi olanlar, az yediler, az uyudular, çok az şeyin ya da hiçbir şeyin sahibi oldular. Vazife ya da çoğalma, veya soydaşlığın ebediliği, veya devletin bekası gibi yanılsamalara ihtiyaçları yoktu... Hayali dünya, zapt etmeyi başaramadığımız dünyadır. Geçmişin dünyasıdır o, geleceğinki değil. Geçmişi bırakmadan ilerlemek, bir prangayı sürüklemeye benzer."** Bir Napoliten devrimcisi tavrıyla gerçekten öngörülü kişi Spinoza'dır. Eksikliğin -ve onun öznel karşılığının, fantezinin- nereden geldiğini çok iyi biliyoruz. Eksiklik toplumsal üretimde düzenlenir ve organize edilir. Üretici güçlere gerisin geriye düşen ve onları temellük eden üretim-karşıtlığı organı (instance) tarafından karşı-üretilir. Asla birincil değildir; üretim asla önceden varolan eksiklik temelinde organize edilmez, nüfuz eden, boşluklar yaratan, varolmakta olan üretim organizasyonuna uygun olarak kendisini çoğaltan şey eksikliktir***. Pazar ekonomisi olarak boşluğun yaratılışı hakim bir sınıfın sanatıdır: üretim bolluğunun ortasında eksikliği organize etmek, büyük bir eksiklik korkusu yayarak  tüm arzuyu sendeletmek, arzulama-üretimi fanteziye (direk fanteziye) indirgenirken, nesneyi, arzuya sözde dışsal olan gerçek üretime bağlı kılmak (akılcılığın talepleri).

*Lacan'ın hayranlık uyandırıcı arzu teorisi bize iki kutba sahipmiş gibi görünüyor: ilki, arzuyu gerçek üretime göre tanımlayan, böylece her türlü ihtiyaç ve fantezi fikrinin ötesine uzanan arzulama-makinesi olarak "küçük nesne a" ile ilişkilidir; ve diğeri, belirli bir eksiklik fikrini yeniden davet eden gösteren olarak "büyük Öteki" ile ilişkilidir. Leclaire'nin makalesi, "La Réalité du désir" de bu iki kutup arasındaki salınım açıktır (Sexualité humaine, Aubier, 1970)
**Henry Miller, Sexus, fr. ç. Buchet-Chastel, ss. 277
*** Maurice Clavel, Sartre hakkında, Marksist felsefenin ilk öncül olarak eksiklik fikrini davet etmekten kendisini alıkoyması gerektiğini belirtir: "Sömürünün öncesindeki bu eksiklik fikri, arz ve talep yasasını sonsuza kadar bağımsız kalacak bir gerçeklik kılar, çünkü başlangıç düzeyine yerleştirilmiştir. Dolayısıyla sorun artık Marksizm'e bu yasayı dahil etmek ya da onu oradan türetmek değildir, çünkü doğrudan doğruya önceki bir aşamada, Marksizm'in türediği bir düzlemde okunmaktadır. Fazlasıyla titiz olan Marx, eksiklik fikrini kullanmayı reddeder, ve reddetmekte haklıdır, zira bu kategori felaketi olurdu." (Qui est aliéné?, Flammarion, 1970, ss. 330)

Anti-Ödipus, Deleuze ve Guattari, BS Yayınları, sf: 44-46

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder